Başarmak İçin

Steve Jobs’u takdir etmeyen bir insan bulamazsınız. Tarihe adını kazımış olan bu adamın iki önemli mesajı vardır, eğer satır arasını çok yönlü okuyabilirseniz.

Birincisi, hayatta iki mantram var der Jobs: sadelik ve odaklanmak. (simplicity and focus)

Sadelik karmaşıklığın doruğudur.

Odaklanmak olgunluktur.

İkincisi, “nasıl başardınız?” diye sorarlar egosuyla ün yapmış Jobs’a … “I asked for help – yardım istedim” der.

Yardım istemek ve yardım etmek insancadır, alçakgönüllülüktür, akıldır.

White-Dove-2Bu iki mesajı ve mesajların içindeki birbiriyle kolkola girmiş sadelik, odaklanma ve yardımlaşma kavramlarını anlamak için çok çok çok düşünmek, okumak, dinlemek, çalışmak, üretmek, işbirliği yapmak, akıllı ve ahlaklı olmak gerek.

Şu an karmakarışık Türkiye’mizde şiddetle sadeleşmeye, olgunlaşmaya ve yardımlaşmaya ihtiyaç var.

Başarmak için.

 

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 2

Dün doğru adayı ararken üç kavrama odaklandığımı yazmıştım: Motivasyon, Ahlak, Çalışkanlık … MAÇ

Motivasyon, içinizdeki enerjiyi birşeyler yapabilmek için yönlendirmemizdir ve bu yönlendirmeyi ağırlıklı olarak bizi mutlu eden konular doğrultusunda yaparız. Yani beynimizde mutluluk hormonu serotonin, keyif hormonu endorfin, ileti molekülü dopamin salgılatan konular.

Motivasyonumuzu kendimizi mutlu edecek şekilde nereye kanalize ettiğimiz ise hayattan beklentilerimiz, hedeflerimiz, hayallerimiz, potansiyelimiz ile paralel yürür.

Mülakat sürecinde adayların duymaktan en hoşlanmadıkları sorulardan olan “5/10 yıl sonraki hedefin nedir?” bir motivasyon analiz sorusudur. Kişi kendi geleceğini şekillendirmek için ne kadar heyecan duyuyor, kendisini ne oranda keşfetmiş, hayattan ne bekliyor?

Ben bu soruyu gençlere sorduğumda ağırlıklı “yönetici olacağım” cevabını alıyorum. “Harika” diyorum destekleyerek “Peki, nasıl yönetici olacaksın?”

motivasyonMotivasyon yönetiminde “ne”yi bilmek önemlidir ancak bizi sürdürülebilir motivasyona “nasıl” ulaştırır. Nasıl, sürecin kendisidir. Dinamiktir. Analitik düşünmeyi, planlamayı, bilgilenmeyi, aksiyona geçmeyi, değiştirmeyi … en öz hali ile çalışkan olmayı gerektirir. Kısacası “ne” kolaydır, popüler olandır, ezberdir. Zor olan nasıl sorusudur. Motivasyonu yüksek insanlar “ne” ile değil, “nasıl” ile meşguldur ve hep mutludurlar. Onlar süreci verimli işletebilirlerse hayalini bile kurmadıkları noktalara ulaşabileceklerini sezerler. Zorlukların gelip geçici olduğunu bilirler, pozitiftirler. Adeta akarlar aynen atalarımızın “akan su yosun tutmaz” dediği gibi. Şirket içinde kronik şekilde ‘Karadeniz’de gemileri batmış’ havasında dolaşmazlar, zamanın kıymetini bilirler, dedikodu yaparak vakitlerini boşa harcamazlar, kendi masasını bırakıp başkalarının masası ile meşgul olmazlar, sorunlar karşısında suçlu aramaya veya bahane üretmeye değil, çözüme odaklanırlar ve kendilerini eğlendirebilmenin(hobiler) aslen bir terapi olduğunun farkındadırlar. Özgüvenlidirler.

Mutluluk ve stres üzerinden motivasyona kavramına devam edeceğiz.

.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 1 için tıklayınız.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 3 için tıklayınız.

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 1

Ne kritik bir sorudur “Doğru aday kim?”

Üstelik bu soruyu sadece işe alım süreci için de sormuyoruz kendimize. Doğru eş, doğru iş ortağı, doğru arkadaş kimdir sizin için, ortak paydaları ne olabilir, hiç düşündünüz mü? Ya görecelilik? Bütün zamanlar, durumlar için doğru bir insan olabilir mi?

MAÇBen böylesi hayatsal soruların cevabını aramaya “haydi MAÇ‘a” diyerek başlıyorum yani;

Motivasyon
Ahlak
Çalışkanlık

Herkes tarafından bilinen üç derin kavram.

Ancak unutmamalıyız, şirketi için doğru insanı bulmakla yetkilendirilmiş İK’cıların bu üç kavrama amatör gözüyle bakma lüksü yoktur. İK’cı bir profesyoneldir ve MAÇ‘a antremanlı çıkmak zorundadır. Ağır antreman ise bilgidir. Şimdi sizi birçok gün sürecek ağır antremana davet ediyorum.

İlk, uzun ve ağır antreman kavramımız Motivasyon olacak, yarın için eşofmanlarınızı hazırlayın 🙂

.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 2 için tıklayınız.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 3 için tıklayınız.

 

Bir İK’cı Siyasetle Ne Yapar?

Herşey 2012 yılında, AB eğitimi için Londra’ya gittikten sonra başladı. Altı gün boyunca küreselleşmenin farklı boyutları üzerine düşünmek, konuşmak, öğrenmenin beni çok mutlu ettiğini farkettim. Neden? Çünkü herşeyin merkezinde insan vardı. Uzmanlık alanım. Dönüşte araştırma ve okuma sürecime Birleşmiş Milletler’in faaliyetlerini kattım.

2013 yılında Gezi Parkı Direnişi‘ni yaşadık.

Gezi Parkı Direnişi’nden sonra %80 oranında okuma tonumu değiştirdim. İlk elime aldığım, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’ın Diplomasi kitabı oldu. Bu ve bundan sonra bitirdiğim her eserde sevgili hocam İlber Ortaylı’yı andım: Ne kadar cahilim, keşke şimdi, burada pat diye ölsem.

2014 yılı başında Facebook ve Twitter’ın kapatıldığı sansür sürecinde İK blog yazarları olarak tepkimizi ortaya koyduk. Ancak verdiğimiz tepki, bazı kişi ve kurumları rahatsız ederek canımızı yakmaya başladığında, küçük bir aktivist grup olarak ses yükseltmenin ötesinde birşeyler yapmak gerektiğini farkettim.

2 Nisan 2014 tarihinde görüş olarak bana yakın olan bir siyasi partinin kapısından içeri adımımı attım.

360Siyaset bilimi, ilk çağ filozoflarından başlayarak büyük bir okyanus. Bu okyanusta yüzmeye başlamak çok zor, yüzmeyi öğrenmek zahmetli, boğulmamak ise bir sanat. Atomu parçalamak siyaset yapmaktan daha kolaydır diye düşünüyorum. Ancak bu yol beni en sevdiğimle, tam da istediğim şekilde buluşturdu, çok yönlü bilgiyle. Merkezi insan olan ve her açısı sonsuzluğa uzanan 360 derece sınırsız gelişim platformu; tarih, bilim, ekonomi, sanat, dünya, gelecek, …

Elbette siyaseti bilgi tabanlı öğrenmek yetmiyor, öğrendiğini analitik yorumlaman, uyarlaman ve sayısallaştırarak uygulaman gerek. Eleştirel düşünüp, sürekli geliştirebilmen ve değiştirebilmen, sonrasında da kalıcı kılmak, kültüre dönüştürmek için yazabilmen gerek. Aynen bizlerin insan kaynakları yönetiminde yapmamız gerektiği gibi, değil mi?

Günün sonunda, bilgisiz fikir sahibi olmak ne kadar tehlikeliyse, uygulamaya dönüşmeyen bilgi de o kadar faydasızdır. 

 

Zorlayınca Olmuyor

Yaklaşık dokuz aydır blog yazısı yazmıyorum. İş, güç, koşuşturma. Bir de Kaynağım İnsan’ın eski yüzünden çok sıkıldım, elim klavyeye gitmez oldu. Şekil içeriğin önüne geçer mi? Geçti. Sonra yeni tema bulayım dedim. İki tanesini satın aldım. Birini denedim olmadı, diğerine bakmadım bile. Hep birşeyler eksik, istediğim gibi değil.

Zorlayınca olmuyor.

Mülakatlar için söylerim hep, aday ne kadar yoruyorsa, o kadar yanlıştır. Doğru tema, yormayan. Aslında okuyucuya “Şekil değil, içeriğinle gel bana” dedirten.

Bunun üzerine açtım WordPress’i, hazırdaki ilk şablona tıkladım. Bitti.

“Hayırlısı” diyerek başlıyorum tekrar yazmaya.

İnsan kaynakları mı dersiniz, kitap mı, bazen sosyal konular, bazen uluslararası olaylar, ne varsa aklımda, yüreğimde, kütüphanemde yazacağım. Ama söz işinize yarayacak. Nihayetinde İK’cıyız en dibinden.

Sizleri özledim.