Kategori arşivi: Minik Yaprak’ın Günlüğü

Yaprak’ın Hikayesi

Anne Olmak

Yaprak Aralık 2007’de doğdu. O dönemde iki yıllık blog yazarı olarak tabii ki kızım doğmadan çoktan adına bir domain almış, yeni bir blog açmış, yazı yazmaya başlamıştım. Blogda ay ay hamilelik sürecimi, doğumu ve iki yaşına gelene kadar hayatımızı, bebek büyütmeye dair dünyadan topladığım pek çok bilgiyi kayıt altına almıştım.

Peki sonra ne oldu? Sonra Yaprak tam iki yaşını doldurduğunda aklıma bir kurt düştü: Ben kim oluyordum da Yaprak’ın iznini almadan onun hakkında yazılar yazıp, fotoğraflayıp dünya ile paylaşıyordum? Bu soru …saygısızlığım beni öyle bunalttı ki sonunda bloğu kapattım. Yıllar içinde kızıma okutabilmek için ara ara bloğu geri getirmeye çalıştımsa da nafile, başaramadım.

Derken Yaprak’a adına açtığım blogdam bahsediyordum geçenlerde. Bir kaç saat sonra bilgisayarı ile yanıma geldi. “Bir sürprizim var” dedi. Z kuşağı yapacağını yapmış, kapattığım blogu web arşivinden bulmuştu.

Yazıları okurken o kadar duygulandım ki … Minik Yaprak’ın Günlüğü’nü ona kendisini anı anına anlatabilmek, onu bebekliği ile buluşturabilmek niyeti ile açmıştım. On beş yıl sonra Yaprak yüreğim ve aklımdan dökülen kelimeleri kendi elleri, çabası ile buldu ve hediyesini belki de olabilecek en isabetli şekilde teslim aldı.

Şimdi hayatımın dönüm noktası olan kızımın doğumuna ait yazıyı, Yaprak’ın izniyle Kaynağım İnsan arşivime alıyor olmaktan çok mutluyum.

Sezeryanla Doğum – 6 Aralık 2007

Doğuma Gidiş

38.haftamız içinde olduğumuz 1 Aralık’ta doktorumuz Murat Çarakın yaptığı son kontrolde Yaprak’ın aşağı inmek yerine yukarı çıktığını gördük. Son iki haftadır benim sağlığımdaki bozulma nedeniyle ilaç almaya başlamam sanki erken doğumun habercisi gibiydi. Annem antibiyotik aldığım için kızıyordu. Günler ilerledikçe antibiyotik yanında mide ilaçları alımımı da arttırmak zorunda kalmıştım. Ağzıma attığım en küçük lokmada midem korkunç derecede acıyor ve beni gece boyunca uyutmuyordu. Uykusuzluk, aşırı halsizlık ve bedensel sıkıntı artık sinirlerimi de bozmaya başlamıştı. İnsanın bedeni “Yeter” sinyalleri verdiğinde, ona “Dur” diyemiyorsunuz. Nitekim Murat Bey “10 Aralık’ta sezeryan” dediğinde, ben İlhan’ın Hollanda’ya gitmesi gerektiği için tarihi 6’sına çekmek istediğimi söyledim. Murat Bey de “Peki” dedi. Annem her zamanki gibi erken doğuma ve sezeryana olumsuz yaklaştı ama ben pes etmiştim. Üstelik bedensel kısıtlarım nedeniyle doğum 15 gün sonra olsa bile normal yolla gerçekleşemeyecekti.

6 Aralık sabahı bir önceki gece hazırladığım bavulumu kontrol ettim. Saat 11:30′da başlayacak operasyon için saat 10:00′da hastanede olmamı söylemişti Murat Bey. Heyecandan çok büyük bir korku vardı içimde. Korkumun nedeni ise epiduraldi. İnsanın beline kocaman bir iğne saplanması ve bu uygulamanın taşıdığı riskler azımsanacak gibi değildi. Operasyondan hiç korkmadım çünkü Murat Bey’in elinin çok becerikli olduğunu duymuştum. Elleri usta bir terziden çıkan kıyafeti çok rahat ve uzun giyersiniz. Eli maharetli, olumlu ve sakin bir doktora da işte böyle içiniz çok kendinizi teslim edebiliyorsunuz. Aslında içimdeki korkunun ana nedeni epidurali başkasının yapacak olmasıydı. Sonunda da yaşadığım gerginlik meyvesini verdi; teknisyenin hatalı uygulaması ile kötü ilerleyen bir epidural süreci yaşadım.

Hastanede Doğuma Ön Hazırlık

Annemle aynı anda, saat 10:00′da İlhan’la hastanenin kapısından içeri girdik. Üçümüz beraber doğum katına çıktık ve odamıza yerleştik. Hemşire üstümü değişmem için gerekli eşyaları getirdikten sonra bekleyişimiz başladı. Murat Bey başka bir doğumdan gelecekti ve biraz geç kalma olasılığı vardı. İlhan aşağıda kayıt işlemlerini yaparken, biz annemle sohbet ettik. Kalbim güm güm çarpıyordu, bebeğimi kucağıma almama çok az kalmıştı. Doğumdan önceki lavman uygulaması bana yapılmadı. Bu beni çok mutlu etti.

Derken Murat Bey kapıdan içeri girdi, bize “Merhaba” dedikten sonra sedyeye yerleştirildim ve doğumhaneye doğru yola çıktım. Odadan ayrılırken korkudan mı, heyecandan mı bilemiyorum, gözlerimden damla damla yaşlar döküldü, ellerim, ayaklarım buz kesti.

Doğumhanede Bekleyiş

Hayatımda ilk kez ameliyat düzeyinde bir operasyon geçireceğim için etrafımı meraklı bakışlarla izliyordum. Doğumhane, kapısından içeri girdikten sonra bir koridor ve koridora açılan 4-5 odadan oluşuyordu. İçimden sürekli “O ne, bu ne, burası neden böyle, her oda da biri var mı, ben hangisine gideceğim, bu ortalıkta dolanan insanlar kim?” gibisinden sorular sormak geçiyordu ama sustum. Beni kısa koridorun solundaki odalardan birine yerleştirdiler. Sedyeden doğum masasına geçtim, sırt üstü yatırıldım. Aradan 1-2 dakika geçmeden fenalaştığımı hissettim. “Bayılacağım” diye seslendim. Sırt üstü yatırmaları sanırım tansiyonumu etkilemişti. Beni yan çevirdiler, oksijen verdiler, bir süre bekledik. Bu arada odada 3-4 kişi kendi aralarında konuşuyorladı. Anladım ki, aralarından biri epidurali yapacak olan adamdı.

Epidural Anestezi

Ben yatmış, adamları dinleyip görüş alanımı izlerken kapıdan Murat Bey bir göründü ve yok oldu. Sonrasında beni doğum masasında oturur pozisyona getirdiler. Kocaman karnımın üstüne öne eğilmemi söylediler. Kalbim öyle çarpıyor, ellerim öyle titriyordu ki, onları durdurmak için iki elimi birbirine kavuşturdum. “Çok heyecanlıyım, çok korkuyorum” dedim kısıkça yanımdakilere. Beni “Cok iyisin, biz neler yaşıyoruz burada” diyerek rahatlatmaya çalıştılar.

Öne eğilmiş bir vaziyette beklerken belimde bir sızı hissettim. Bu arada Murat Bey de yanıma gelmişti. Birinciden sonra ikinci defa iğnenin batırıldığımı hissettim. İkinci mi, üçüncü müydü hatırlamıyorum, birden beni büzülmüş halimden geriye doğru fırlatan korkunç keskin bir acı hissettim belimde. Tam o acı anında Murat Bey boynumdan kuvvetlice tuttu, aşağı sertçe bastırdı ve hareket etmemi engelledi. O an içimden bir ses “Yanlış bir şey var” diye haykırdı. Sonrasında Murat Bey “Biraz daha yana yapmalıydın” dedi epidural teknisyenine sakince. Sonraları öğrendiğime göre, eğer Murat Bey boynumdan bastırmasa, ben acıyla kendimi geriye attığımda iğne belimde kırılabilir ve şu an düşünmek dahi istemeyeceğim komplikasyonlar yaşayabilirmişim.

Doğum

Beni yavaşça yatırdılar ve kollarımı iki yana açıp bağladılar. Elime de lokal anestezi ilacını taktılar. Ara ara ayağıma, bacağıma iğne batirip “Hissediyor musun?” diye soruyorlardı. Cevabım hep “Evet” oldu. Sanırım epidural anestezi düzgün yapılsaydı ayaklarımı daha çabuk hissetmemem gerekirdi. Sonunda ayaklarımın buz gibi olduğunu farkettim. Önüme yeşil bir örtü çekildi ve operasyon başladı.

Operasyon devam ederken etrafa bakıyordum, iki adam da yanıbaşımdaydı. “Kameran var mı?” diye sordu biri. Yattığım yerden “Evet ama eşimde ve onun girmesine izin vermediler” dedim. Bunun üzerine adam “Ben gider alırım” dedi. Şimdi, o hasta bakıcı adam sayesinde Yaprak’ın, benim de görmediğim doğumu, ağlaması, burnunun temizlenmesi, yıkanması kayıtları var. :)

Sakin sakin beklerken birden karnımda farklı bir hareketlilik hissettim ve sonrasında acı… daha fazla acı … daha, daha fazla acı … ben kısık bir şekilde inleyip “Canım çok acıyor” derken karnımın içinden Yaprak’ın çekilip çıkartıldığını hissettim. Bu inanılmaz bir duyguydu. Kocaman, yüklü karnım birden “pof” diye sönüverdi. Murat Bey’in gülerek “Erkek oldu” sözlerini duyunca, kafamı yattığım yerden doğrulttum. Gayri ihtiyarı “Haaa” diye bir ses çıktı benden. Çok şaşırmıştım. Murat Bey’in şaka yaptığını anlamam için bir kaç saniye geçmesi gerekti. Yaprak’ın tiz ancak kuvvetli ağlama sesi ile kendime geldim. Bebeğim doğmuştu, onu göremiyordum ama mutluluktan ve meraktan delirebilirdim. Ellerim bağlı olduğu için hareket de edemiyordum. Birkaç dakika sonra tepemde küçücük bir beden ve yüz belirdi. Buruş buruş, o kadar tatlıydı ki, onu görünce ağzımdan çıkan ilk kelimeler “Tanrım, ne kadar tatlı” oldu. Yaprak’ın yıkanmamış yüzünü bana yaklaştırdılar. Onu defalarca öpmemi sağladılar. O anda artık engelleyemediğim şekilde ağlamaya başladım. Yaprak’ın tam doğum saati 13:02 olarak gerçekleşti. Hemşireler onu götürürlerken biri “Amma avaz avaz ağlıyor, sus” diye bağırdı. İçimden “Aferin kızım, dağıt ortalığı” diyerek güldüm.

Odaya Çıkış

Yaprak, yukarı doğum katına götürülürken Murat Bey de karın içinin temizlenmesi ve dikiş işlemlerini gerçekleştirdi. İşlemler başta biraz ağrılı olsa da odaya yayılan klasik müzik beni gevşetiyordu. Doğum sürecim toplam 45 dakika kadar sürdü. Sonrasında beni odama çıkardılar. Odada annem ve İlhan beni bekliyordu. Anestezi ilacına devam edilebilmesi için makinaya bağlandım. Babam ve Alp geldiler. Bu arada korkunç bir titreme başladı vücudumda. Her yanım zangır zangır sallanıyordu. Konuşamıyordum bile. Zamanında büyükbabamın da böyle bir alerjik durum geçirmiş olmasından dolayı babam biraz telaşlandı. Genç bir kadın doktor geçeceğini söyledi. Hatta Yaprak odaya getirildiğinde o kadar çok titriyordum ki, onu tutamayacağım diye korktum. Bir süre sonra Murat Bey beni kontrol için geldi ve “Normal doğum yapanlar kadar ağrıyı sen de yaşadın” dedi. Onun bu sözlerinden de kesin olarak anladım ki, epidural anestezi gerçekten pek başarılı olmamıştı.

Doğum Sonrası Ağrılar

Doğumun gerçekleştiği gün yoğun şekilde ağrı kesici verildiği için hiçbir sıkıntım olmadı. İlk ziyaretçimiz, babam ve Alp’ten sonra Ayşe Musal oldu. Bizimle gün boyu oturdu. Sonrasında iş yerimden Ayşın Hanım, Kadriye Hanım, Melike, Tuğrul bey ve Harun Bey geldiler. İlhan’nın annesi, ablası ve eniştesi de ziyaretçilerimiz arasındaydı. Kapımızın önü sana “Hoşgeldin” diyen arkadaşlarımızın çiçekleri ile doluydu. Bu arada Yaprak’ın doktoru Nazmi Ataoğlu bize bebeğimizin çok sağlıklı olduğunu söyledi. Onu emzirme girişimlerime de ilk gün itibariyle başladım. Geceleri annem benimle kaldı, gündüzleri ise İlhan hep yanımdaydı.

Birinci günün rahatlığı, ağrı kesicilerin yokluğu ile ikinci gün yerini büyük sıkıntıya bıraktı. Murat Bey karnın şişecek ve gaz sancın olacak demişti ama yaşadığım şey düşündüğümün kat kat üstündeydi. Karnım sanki 8 aylık hamile gibi şişti. Ameliyatlı vücudumla kıvrılamadığım için karnımdaki sancıdan dolayı ne yapacağımı şaşırdım. Ayağa kalkıp yürümemi istediklerinde tansiyonum yine çıldırdı, yatağa yığıldım kaldım. “Tanrım, bu nasıl birşey?” derken ilk rahatlamam gazı çıkarmamla gerçekleşti. Sonrasında İlhan’ın yardımları ile bir iki küçük adım atarak odada yürüdüm.

İkinci günün gecesinde zaten ağrılar içindeki vücuduma annemle girdiğim gülme krizi de eklendi. O anları hayatım boyunca unutmayacağım. Annemin ne anlattığını şu an hatırlamıyorum ama öyle bir gülme krizi tuttu ki beni, ameliyat yerim patlayacak sandım. Beynim gülüyor, bedenim acı ile sarsılıyordu. Bu nasıl bir durumdu böyle ???? Anneme yalvardım konuşmaması için, annem beş dakika duruyor yine anlatmaya devam ediyordu. :) Gül, inle, gül, inle … sonunda böylece sızıp kalmışım.

Bu arada hasta bakıcılar arı gibi çalışıyordu. Özellikle aralarından iki tanesine çok teşekkür ettim. İkinci gün sondam çıkartıldı ancak kanamam kesilmedi. İçimden “Onların işleri bu” desem de, ara ara utanmadan edemedim.

Üçüncü günün hepsini geçirmeden hastaneden bebeğimizi alarak eve çıktık. Son gün için anlatmak istediğim bir şey olmamakla beraber unutmak istediklerim çok. Hayatta en büyük dualarım hep ‘akıl’ üzerine olmuştur diyorum ve bu yazımı da “Yaprak’ı çok seviyorum” diyerek bitiriyorum.

Yayın tarihi – 9.12.2007 ve18.06.2008